13 Mayıs 2015 Çarşamba

ELİ HAFİF HEMŞİRE – Bir Mobing Hikayesi

Hayatı kendi dışında yönlendirilirken, amiri durumu kendi aralarında bir sidik yarışı olarak nitelendiriyordu. Çalışanın tüm eğitimi, özverisi, geçmiş hizmeti, bilgi ve birikimi amirinin tabiriyle kim daha çok adam atacak şeklinde bölümlerarası bir sidik yarışına kurban ediliyordu. Üstelik; “öldürdüm ama ölürken canı hiç yanmadı” şeklinde kendini avutan, kendini “eli hafif hemşire”ye benzeten amirlerinin yüzüne hergün gülümseyerek bakmak zorunda kalarak.

Bir mobing hikayesi bu.

Bir arkadaşın başından geçen.

Bir şehirde, bir şirkette. Nerede ve neresi olduğunun önemi olmadan.

Bir mobing hikayesi bu.

Bir işyerinde; yıldırma, bezdirme, dışlama, küçümseme hikayesi. Yalnızlığa, depresyona, kalp hastalıklarından hipertansiyon nöbetlerine dek uzanan karanlık ve hastalıklı günlerin kucağına iten bir sürecin gelişiminin hikayesi.

Bir şehirde, bir şirkette, bir arkadaşın başından geçen.

Belki sizsiniz o arkadaş, belki siz de olabilirsiniz… belki farkındasınız, belki henüz değilsiniz. Az da olsa bir yakınlık hissediyorsanız anlatılanlara; siz de bir mobing mağduru olabilirsiniz.

Yerin önemi yok. Büyüklüğüyle, işlevsel ve yönetsel profesyonelliğiyle övünen bir kuruluş. Bunu yaparken de çalışanının bir kısmını kayıran bir kısmını ezmekten çekinmeyen bir kuruluş. Profesyonellikten dem vururken, saman altından su yürütürcesine kendiyle çelişen yönetsel hatalar, yönetsel uygulamalar, baskılar, tacizlerin yoğun yaşandığı bir yer. Öyle ki çalışanın mağruz kaldığı haksız uygulamalar karşısında elinin kolunun bağlandığı, sesini yükseltemediği, her an kapı önüne konulma korkusuyla çalıştığı bir ortam. İşinde yükselmek için çok çalışmanın değil, çok insan tanımanın öncelikli olduğu bir yer.

Yazıda örnekleyeceğim arkadaş üniversite mezunu. Yükseklisansını da tamamlayarak branşıyla ilgili pozisyonda göreve başlamış. Bildiği ve eğitimini aldığı, geçmişinde de sürdürdüğü işle ilgili olarak çalışıyor olmaktan memnun olması gerekirken, daha yolun başında kurumda eski olan, yönetime ve siyasete bulaşmış kişilerin çocuklarının önceliği dikkate alınarak alt basamaklarda görevini ifa etmek üzere masabaşı işine başlamış. Bu süreçte yaptığı işlerle ilgili olarak adı anılmamasına, yaptıklarının amirleri tarafından sahipleniyor olmasına aldırmadan çalışmaya devam etmiş. Kısa bir süre sonunda yönetsel değişiklikten dolayı mevcut yeni siyasi gücün adamlarına yer açmak adına çalışma arkadaşlarıyla birlikte kurumun farklı bölümlerine dağıtılmışlar. Kimi işçi olarak, kimi de yine masabaşı görev diye tanımlanan ancak eğitim ve bilgi birikimlerine tamamen yabancı bölümlerde görevlendirilmişler. 

Böylece; tamamen yabancı olduğu bir görev, çoğunluğunu mühendislerin oluşturduğu bir ortam ve ağzıyla kuş tutsa mühendis olmadığı için yükselme şansının bulunmadığı bir hiyerarşinin ortasında bulmuş kendisini bu arkadaş.

İlk karşılama, yükselme ya da derece alma zamanı gelmiş ağbilerden gelmiş. Neden buraya gönderttin kendini diye. Çünkü üniversite mezunu olması onlar için derecelenme sırasında bir tehdit oluşturuyormuş. Kendi isteğiyle gelmediği, sürgüne gönderildiği anlaşıldıktan sonra yavaş yavaş işi öğrenmeye, aktif görevler almaya da başlamış. Öyle böyle derken 10 yılı aşkın bir süre sürgüne gönderildiği bu müdürlükte çalışarak işin uzmanı olarak görevine devam etmiş. Ancak yine de çok çalışmasının geleceğine dair kurumiçi manevi bir değer katmayacağının da farkındalığını her zaman hissettirmiş amirleri kendisine. öyle ki; o 10 yılın sonunda yeni mezun biri işe başladığında, sadece mühendislik bölümü mezunu olduğu için kendisine amir olarak tayin edilmiş. Aynı şey diğer çalışma arkadaşları için de geçerliymiş üstelik. Şirketin insan kaynaklarının belirttiği, mühendis uzmanın amiri değildir açıklamasının aksine, müdürlükte sistem farklı yürütülmekte, buna hazırlanan kılıfta da mühendisler amir değil, grup lideri adıyla tanımlanmakta imiş. Müdür ve şefe karşı sorumlu olunan işler önce mühendislerin onayına sunuluyor ve yine yapılacak işler mühendisler tarafından diğer mühendis olmayan çalışanlara tebliği ediliyormuş. Mobingin şekillenmeye başladığı konu da buradan kaynaklanmış ve ortaya çıkmış. Arkadaşım birkaç kez insan kaynaklarına konuyla ilgili bilgilenmek ve bilgilendirmek adına iç yazışma ile başvuruda bulunsa da kendisine yanıt gelmeden önce amirlerine bilgi sızdırılmış ve bu arkadaşım amirleri tarafından kendine çeki düzen vermesi, sürekli bu konuyu gündeme getirerek işyerinde huzursuzluk yarattığı yönünde sözlü olarak uyarılmış. Hal böyle iken nizami şekilde, durumuyla ilgili olarak insan kaynaklarına müracaat edemeyeceğini, etmemesi gerektiğini öğrenmiş nihayetinde. Ancak müdürlük içerisinde iş dağıtımı yapılırken mühendislerin kontrol sorumlulukları bahane edilerek minimum görevle  ve amirlere yakınlığıyla bilinen kişilerin de daha az iş verilerek –onun yaptığı iş az ama  daha önemli- denilerek ödüllendirilmesine de gözyummaları istenmiş sürekli. İşinize gelirse, ya bu deveyi güdersiniz ya bu diyardan gidersiniz denilerek de gözdağı verilmeye başlanmış amirleri tarafından. Hatta çoğunluğu üniversite mezunu olmasına rağmen, arkadaşım ve mühendis olmayan diğerlerine, ilkamirleri tarafından; madem rahatsızsınız siz de okuyup mühendis olsaydınız denilmiş sürekli. Arkadaşım bunları anlatırken bazen acaba taraflı mı düşünüyor, acaba rahatsız olduğu durumları abartıyor ve kendince farklı mı yorumluyor diye düşündüm elbet. Ancak bahsettiği şeylerin çoğunu kayıt altına aldığını söyleyip bana da bunları dinlettikten sonra kendisine hakvermekten başka yapacak bir şeyin olmadığı aşikar görünüyordu. Kayıtlarda ilkamiri, yeni başlayan mühendisleri mesai bitiminde masasına çağırıp sözlerini dinletmek ve iş yaptırmak için nasıl davranmaları gerektiğini anlatırken, rahatsız olan varsa o zaman okuyup onlar da mühendis olsalardı diyordu. Hatta bayan çalışanlar için gitsinler evlerinde otursunlar beğenmiyorlarsa diyerek cinsiyet ayrımı yapmayı da normal görüyor bu söyleminde. Üniversitelerin başka ya da ilgili bölümlerinden mezun olmalarına rağmen sırf mühendis olmadıkları için diğer çalışanları ikinci sınıf kılıyordu bu konuşmalar. Hatta aynı müdürlükte çalışan bir erkek mühendis, başka bir çalışan evli bayana telefonundan cinsel taciz içeren mesajlar gönderdiği için savunması istenmesi ve konunun insan kaynaklarında ilgili makama iletilmesi gerektiği halde, mobing olduğu bariz olan bu konuda resmi hiçbir işlem yapılmamış ve bu durum mobinge mağruz kalan bayan personelin işyerinde, amirlerinin yanında sinir krizleri geçirmesine sebep olmuş.   Mevcut kamera görüntülerinde bayan personel “ ben bu cinsel tacize boyun eğmek zorunda değilim” diye ağlarken, amiri de hemen yanında dikilip izliyor. Sonuç? Sonuç yukarıda anlattığım gibi, bunlara sebep olan mühendis, branşıyla ilgili başka bir bölüme –ki o da çok daha sonraları- geçiş yaptırılarak korunmuş. Bu duruma boyun eğmeyen ve konuyu açıklayan bayan personel ise diğer erkek çalışanların çoğu tarafından kendisiyle konuşulmayarak ve hatta hakaret edilerek dışlanmış. İdari anlamda konuyla ilgili müdürlüğün hiçbir resmi müracaatı olmamış. Hem mobing hem de işyerinde kadın erkek ayrımcılığı için bu örnek bile yeter ve artar denilebilir. Şu da var ki; arkadaşım işten ayrılırken bölümün genel müdür yardımcısı kendisine bu konuyu bilip bilmediğini soracak kadar durumdan haberdarmış. Yani ilk amirinden nihai amirine dek herkes biliyor ve susuyor durumdaymış. Genel müdür yardımcısının bu konu hakkında bilgi almak üzere soru sorması da yine bahsettiğim konuşma kayıtlarında mevcut.

Sadece bu değil, daha birçok haksız uygulama ve konunun uzmanı her kişinin mobing olarak nitelendireceği uygulamalar ve hitaplar da bu kayıtlarda yeralıyordu. Arkadaşım benim de başta düşündüğüm gibi birgün başına gelenleri, mağruz olduğu haksız durumları, çirkinlikleri anlatırken abartıyor mu yalan mı söylüyor acaba diye düşünenler olabilir diyerek çalışma hayatının son dönemlerinde sağlığı ve kariyerini ciddi şekilde tehdit eden, kapalı kapılar ardında kendisine yöneltilen söylemleri kamera ile kayıt altına alma ihtiyacı duymuş. İyi de yapmış aslında. Çünkü bu şekilde, savunduğu ve anlattığı şeylerin inkar edilecek bir yanı kalmamış.

Sözkonusu şirketin büyük bir yerleşim yerinde olmamasından kaynaklı olarak, çoğu çalışan gibi, amir ve kilit noktalarda görev yapan kişilerin de pekçoğunun çocukluktan beri ya da sonrasından başlayarak iş dışında da sosyal anlamda birarada olmaları, tanışıyor olmaları nedeniyle kimin kimi kime şikayet etmesi yeterli bir sonuç getirir ya da yanıt bulur bilinmiyor ne yazık ki diyor arkadaşım. Bu nedenle birkaç kez sözlü olarak müdürüne transferini gerçekleştirmesini söylemiş ancak müdürü hep daha üst makamlardaki amirlerinin “bizimle çalışmak istemiyorsa bu kurumda da çalışmasın o zaman” diyerek yol gösterebileceği şeklinde öğüt vermiş. Daha önceki yani işe ilk başladığı amirlerine gidip geri dönüşü için yardım istediğinde de “daha bizim durumumuz belli değil, burada sayıyı belki daha da azaltacaklar, sana yardımcı olamayız” yanıtını almış. Oysa ki diyor arkadaşım, aynı amirler kendilerini daha güçlü olarak sağlama aldıkları gibi, hizmet desteğinde bulunan çalışanlarını dahi şirketin farklı noktalarında daha iyi pozisyonlarda konuşlandırmışlar.

Arkadaşım ise hiyerarşi içinde konuyla ilgili bir düzenleme/düzeltmeye yönelik çaresizliğinin farkına varıp, kendisi ve kendiyle aynı durumda olan diğer çalışanlar muhatap olarak müdürlüklerinin dışına çıkamayacaklarını anladıktan sonra; daha fazla iş verilmesi, mühendislerin çoğu işinin kendilerine yüklenmesi, iş dışında görevler yüklenmesi  neticesinde –ki; tertip-düzen adı altında tuvaletlerde akmayan sudan, çekilmeyen sifondan dahi sorumlu tutulduğunu ve müdüründen bir defasında tuvaletlerle ilgili azar bile işittiğini anlatıyor arkadaşım – daha çok konuşur ve göze batar olduklarını söylüyor. Artık diyor, toplantı bitimlerinde eee sizlerin söyleyeceğiniz bir şey yok mu diye alay edercesine sorarak zorla konuşturmak ve diğer çalışanlar gözünde kötü görünmemizi sağlamak üzere adeta uğraş veriyorlardı diyor. Peki dedim sonuçta ne oldu? Basit diyor arkadaşım, yapılan işi ve bizleri değerlendiren bir sistemi hayata geçirdiler. Amirler bizi değerlendirerek not veriyorlar ancak biz amirlerimizle ilgili hiçbir değerlendirmede bulunamıyoruz. Böyle tek yönlü bir baskı sistemini uygulamaya aldılar. Daha çok iş yüklemelerine ve bu işleri hakkıyla yerine getirmemize rağmen, mutlaka notumuzu kıracak bir şey buldular. Kimimizin bıyığı, sakalı, kimimizin konuşması, karşı çıkması bahane edilerek notlarımız kırıldı. Kırılan notlar yani düşük notlar almamız gereken derecelerin ve zamların iptal olmasına, notumuz yükselene dek bunlardan mahrum olmamıza sebep oldu. Daha az çalışan ama amirlere yakınlığıyla bilinenler ve mühendislere yüksek notlar paylaştırılırken, bizlere kalan ise sistem gereği mutlaka birilerine verilmesi gereken düşük notlar oldu. Buna da itiraz ettik. Amirlerimiz dalga geçer gibi bu notları kendilerinin vermediğini, -bizleri hiç tanımayan- üst yönetimin verdiğini söylediler. Ve hatta şimdi düşük not aldınız ya bir daha alırsanız artık kapının önüne mi koyarlar ne yaparlar bilmem diyerek gizliden gizliye işten çıkarılmayla tehdit ettiler bizleri diyor. Ama dedim sonuçta çıkarıldın da? Hatta başkaları da olmuş çıkan ya da çıkarılan? Çıkarılanlar oldu evet. Ancak onlar çıkarılma sebepleriyle ilgili olarak açtıkları haklı davalarını kazandılar. Bu konuda da kimseye bir şey söylenmedi. Asıl çıkarılması gereken yakınlığıyla bilinenlerinse geride kanıt bırakmamak adına bilgisayarlarına format atıldı üzerine de iyi bir puanlama ile zam aldılar diyor arkadaşım. Herkes herşeyin farkında aslında, hatta ayrılırken insan kaynaklarına da anlattım, açın parkyerindeki kameraların eski kayıtlarını, kim yılbaşı ve bayramlarda arabasının bagajından kimin arabasına hediyeler aktarmış, kimler yılbaşı bayram geldiğinde revire çıkacağım, doktora görüneceğim diye kargo firmalarından paketlerini almaya gitmiş görün dedim diyor. Evet sonuç olarak çıkarılandım yani kaba tabiriyle işten atılan kişi oldum ama kendimi bu mobing ortamından kurtarabilmek, sağlığımı yeniden kazanabilmek ve ciddi olarak hayatta kalabilmek için yapacak başka birşeyim yoktu diyor arkadaşım. Çünkü çalıştığı ve mobingi yaşadığı dönem içerisinde tansiyon ilaçları kullanmaya başladıktan sonra durumuna depresyon teşhisi konulmuş ve uzun süre ağır depresyon ilaçlarıyla ayakta durabilmiş. Şimdi ise diyor, ayrıldığımdan bu yana bırakın ilaç kullanmayı, tansiyonum birkez dahi yükselmedi ve gülmek için depresyon ilaçları kullanmıyorum artık. Meğer ben hasta değilmişim. Meğer ben hastalıklı bir sistem içerisinde çalışıyormuşum ve kendimde arıyormuşum sebebi. Artık kendimi suçlamıyorum neden olmadı neden yapamadım diye diyor. Çünkü biliyorum ki beni böyle düşünmeye iten uzun ve hastalıklı bir süreçti orada yaşadıklarım, bana ve benzer durumdaki arkadaşlarıma yaşatılanlar. Ve devam ediyor; “ya konuşmalar ve itirazlar kavgaya, hakarete dönüşecek ve kapının önüne konulacaktım ya da onları rahat ettirecek şekilde ayrılmayı istiyor görünerek, yine kendilerinin belirlediği şekilde minimum zararla çıkışım gerçekleşecekti. Öyle de oldu. Tam da bu çatışmaların tavan yaptığı bir zamanda tepeden gelen bir kararla personel azaltımını dillendirilmeden uygulamayı en az zararla ve kuruma laf gelmeden nasıl yapabiliriz diye konuştuklarını anlattı müdürüm. Benim de zaman zaman transfer istemem, burada çalışmak istemediğim durumuna dönüştürülmeye çalışıldı. Müdürüm kendisinden istenen listedeki sayıyı tutturmakta zorlanıyordu ve kafasında belirlediği isimleri benimle paylaşarak istersem beni de bu listeye yazabileceğini söyledi. Aslında istiyordu da. Ancak amacı kendisinin de istediği şekilde bunu yaparken kendinin adam atan müdür olarak görülmemesi, isteyenler ve kendince hakkedenlerin bu listede yeralması idi. Yaklaşık 3 ay sürdü bu süreç. Bu süreç boyunca da çalışma arkadaşlarımdan kimlerin listede yeraldığını biliyor ancak bu konuda konuşamıyordum. Çünkü müdürüm listeyi kendisinin değil üst yönetimin hazırladığı imajını vermek istiyordu. Kendisi bu süreçte, can yakmadan iğne yapan, eli hafif hemşire rolünü kendine uygun görmüştü. Öyle olduğuna kendini inandırmıştı. İnanmışın karşısında durulmaz elbet. Ama en acı olan şuydu ki; maksat yaptığı işten yeterince yararlanılmayan personelin çıkarılmasından çok, hangi genel müdür yardımcılığının daha çok adam atacağına dair bir yarış içerisinde olmalarıydı. Ve bunun adına “sidik yarışı” diyordu müdürüm. Kendisinin de diğer müdürler gibi içerisinde olduğu ve insan hayatının, çalışan kariyerinin hiçe sayıldığı sıradan bir “sidik yarışı” idi tüm bu süreç. Sonuçta şirkete getirisi ne oldu? Hiçbir şey elbette. Ama bizlerden alıp götürdüğü? Öncelikle ruh sağlığımız, beden sağlığımız, kariyerimiz, geçmişimiz, geleceğimiz. Bizimle birlikte bu süreci paylaşan ailemize olan yansımaları. Kısaca tüm hayatımızı alaşağı etti bu sidik yarışı…. “

Peki sonra ne oldu diye sorduğumda ise kayıtları izle ve dinle diyor. Herşey bunlarda.

İzliyorum. Müdürüyle, insan kaynakları genel müdür yardımcısıyla, kendi müdürlüğünün bağlı olduğu genel müdür yardımcısıyla yapılan konuşmalar ve kendisiyle yapılan pazarlıklar var bu kayıtlarda. Hatta yaşadıklarını anlattıktan, belgelerle ve fotoğraflarla önlerine serdikten sonra kendisine hak vererek, işten çıkmak yerine –ki bu süreç çıkarılma sürecidir dikkatinizi çekerim- başka bir bölümde, hatta dilerse eski bölümünde çalışması için gerekenin yapılabileceği de seçenek olarak sunulmuş. Ama arkadaşım ok yaydan çıkmıştı bir kere diyor. Başka bölüm de olsa herkesin herkesi tanıdığı bildiği bir ortamda benim bir başka amirle başka bir bölümde rahatça çalışabilmem mümkün olamazdı o şirkette diyor. Doğru olanı seçtim ve ayrıldım. Atılmış gözükmeme göz yumdum. Ya atılarak da olsa ayrılacak ya da girdiğim depresyon sonrası beliren kalp, tansiyon gibi hastalıkları tetikleyerek ya kalp krizi ya da beyin kanaması geçirecektim” diyor ve ekliyor. “Ben yaşamayı seçtim. İnsan gibi yaşamayı seçtim. Ailemi yalnız bırakmamayı seçtim… kaldı ki bunu da beceremediler. Yasa gereği beni işten çıkarırlarken savunmamı almak zorunda idiler. Böyle bir savunma benden alınmadı. Performansım bahane edilerek çıkışım gerçekleştirildi ve bu elime yazılı olarak verildi. Oysa ki kamera ve ses kayıtlarında bana dilersem başka ya da eski bölümümde çalışmaya devam edebileceğim söylendi. Beni işten atarlarken haklı sebepleri olmadığı için susmam, dava açmamam karşılığı 3-4 maaşa kadar ödeme yapmayı teklif ettiler. Yani yaptıkları hiç bir şey yasal değildi. O günden bu yana halen beni arayan, dert yanan, şu anda bile doktor desteği ile ruhsal anlamda ayakta durmaya çalışan, amirleri tarafından taciz edilerek çalışmaya devam eden arkadaşlarım var. Allah yardımcıları olsun. “

Gerçekten de arkadaşımın anlattıklarının inkar edilecek bir tarafı olmadığını kayıtlar gösteriyor. O şirkette yıldırma da, yalnızlaştırma da, yabancılaştırma da, duygusal taciz ve hatta cinsel taciz de, yani kısaca MOBİNG, inkar edilemeyecek şekilde ve boyutta uygulanıyor. İşte bunu desteklemekle kalmayıp işçi statüsündekileri kıçını kaldırıp iş yapmayan diye tanımlayan, bunları yavaş yavaş ortamdan azaltarak safdışı bırakmaya, yerine daha az maliyetli taşeronları geçirme eylemini dile getiren, taşerona yaptırdığı mesaileri kılıfına nasıl uydurduğunu anlatan, çalışma bakanlığının da dikkatini çekecek itirafların, işine son verilen personelin dava açmaması için para teklif edildiği pazarlıkların yapıldığı o ayrılış sürecinde kayıt altına alınan konuşmalar ki, büyüklüğü ve profesyonelliğiyle övünürken aslında profesyonelliğin yanından bile geçemeyecek kadar hastalıklı bir yönetim sistemine sahip olduğunun, ilk amirinden, nihai amirine değin tam bir kurtlar sofrası tadında yönetildiğinin kanıtıdır. İnsan harcamak bu kadar kolay olmamalı ve kimsenin yaptığı yanına kar kalmamalıdır. Hele ki bu derece aleni, baskıcı, mobing dolu bir iş ortamı hiçbir çalışana yaşatılmamalıdır.

Sonuç olarak herkes herşeyin farkında, herkes herşeyi biliyor diyor arkadaşım. Ama kimse konuşmaya cesaret edemiyor ne yazık ki.

Herkese, iş hayatında mutluluk, huzur ve mobingden uzak günler diliyorum.

dip not: 4857 sayılı İş Kanunu’nun 19. Maddesine göre “hakkındaki iddialara karşı savunmasını almadan bir işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi, o işçinin davranışına ve verimi ile ilgili nedenlerle feshedilemez” şeklindedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder