28 Şubat 2014 Cuma

NE GÜZELDİR HAYAL İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ'NDE HERŞEY

"Hayal İşleri Müdürlüğü" gerçek olsaydı eğer, bazıları için:

Ne güzel olurdu; herkes seni çalışıyor zannederken mesai saatinde bilgisayardan dinleyerek hatim indirebilmek.
Ne güzel olurdu; mesai saatlerinde 5 vakit namazını aksatmadan ibadetini yerine getirebilmek.
Ne güzel olurdu; canın sıkıldığında eline hortumu alarak yolları sulayabilmek.
Ne güzel olurdu; çok işin olduğunu söylediğin halde eldivenleri eline takıp en sevdiğin çiçeklerin saksılarını değiştirmek, yenilerini dikebilmek.
Ne güzel olurdu; aslında fazla bir şey bilmediğin halde herşeyi biliyormuş havasına bürünebilmek.
Ne güzel olurdu; çok sevdiğini ve gelecekte yükselebileceğini hissettirerek, arkadaşlarına işi yükleyebilmek.
Ne güzel olurdu; amir olduğun ilk dakikalarda arabanı personelin arabalarının yanından alarak, o makamı vurgulayan yere sıcağı sıcağına park edebilmek.
Ne güzel olurdu; ambarlardaki malzeme kutuların boş dururken ve tükenen stokları takip etmezken, internette beğendiğin ayakkabının ne zaman indirime gireceğini merakla beklemek, yenilerini sipariş etmek için heyecanla alış-veriş sitesinin sayfasından gözlerini ayırmadan oturabilmek.
Ne güzel olurdu; amirin arkadaşı, arkadaşının eşi, komşusu, ahbabı olmak.
Ne güzel olurdu; yazılı olmayan amirin amiri kollaması kuralı gereği, amir arkadaşlarının eşlerini birer masada koruma altına alabilmek.
Ne güzel olurdu; amirinin arkasından ana avrat küfür edebiliyorken, yine de suratına belli etmeden "abi" diyebilmek, sevilmek.
Ne güzel olurdu; sevmediğin personeline "salak" diyebilmek ve bazılarına "hayatım" diye hitap edebilmek.
Ne güzel olurdu; senden daha iyileri olduğu halde "burada en iyi benim, benden daha iyi bu işi bilen yok bu müdürlükte" sözünü her konuşmada tekrarlayabilmek.
Ne güzel olurdu; zamanında amirlerine masandan bağırıp, tersleyip, çıldırtırken, o masaya oturduğunda personeline "ben amirim, hareketlerinize dikkat edin" diyebilmek.
Ne güzel olurdu; her yılbaşı haftası hastalandığında ilaç yazdırabilmek için doktora/dışarıya çıkabilmek.
Ne güzel olurdu; bayram, yılbaşı vs günlerde firmalardan gelen "teşekkürleri" bizzat kargo firmalarını gezerek kabul etmek.
Ne güzel olurdu; arkadaşlar arasında, "teşekkürleri" otoparkta paylaşabilmek.
Ne güzel olurdu; personelinin yaptığı işi, sırf altına imza atıyorsun diye, firmalar tarafından sen yapıyor görünebilmek.
Ne güzel olurdu; firmanın en yoğun insanı benim, her işe ben koşuyorum derken, kapını kapatıp odanda film izleyebilmek, dernek çalışmalarına slayt gösterisi hazırlayabilmek.
Ne güzel olurdu; firma yönetmeliklerine rağmen, kendi İK'nı uygulayabilmek.
Ne güzel olurdu; kimse seni sorgulayamaz, yargılayamaz, sınayamaz iken astlarını dibine kadar ezebilmek.
Ne güzel olurdu; aynı anda arabalar, yazlıklar, büyük şehirde ev sahibi olabilmek.
Ne güzel olurdu; amirle diğer astları, personelle diğer amiri çekiştirebilmek.
Ne güzel olurdu; amirsen, kendine rağmen kendini çok iyi hissedebilmek.
Ne güzel olurdu; hastayım diye işe gelmeyerek siyah saçla ayrıldığın ofise sarışın dönebilmek ve yeni görüntün için amirlerinden beğeni toplayabilmek.
Ne güzel olurdu; ast'ın birkaç saat önce bir operasyon geçirmiş olduğu halde, telefon açıp ne işin var benden habersiz hastanede diyerek acil ofise dönmesini isteyecek kadar saçmalayabiliyor olabilmek. 
Ne güzel olurdu; kağıt üzerinde herkesin yarısı kadar işin yokken, masa başında oflayarak, herkesten çok işin olduğunu hissettirebilmek.
Ne güzel olurdu; bilgisayarı kenara ittirerek çalışma masasına uzanıp uyuyabilmek.
Ne güzel olurdu; flaşörlü iş pantalonu, pilot şapkası, gömlek ve kravatı kombine ederek masabaşı iş görebilmek.
Ne güzel olurdu; cinsel tacize uğrayan personeli bile müdürlüğün adı çıkmasın diye suçlu duruma düşürüp susturabilmek.
Ne güzel olurdu; bayan personeli tacizden sıyırabilmek.
Ne güzel olurdu; kapalı oturumlarda personeli işten çıkarmakla tehdit ederek, açık oturumlarda bunu reddedebilmek.
Ne güzel olurdu; açık oturumlarda arkadaşlarını satma pahasına amire yandaş olup yolunda yürüyebilmek.
Ne güzel olurdu; çalışmamak adına kimsenin bilmediği raporlamalarla mesaiyi doldurabilmek.
Ne güzel olurdu; haftada 1 mesai gününü amirinin izniyle karışık ev işlerini düzenleyebilmek ya da haftasonu tatilini 3 güne çıkarıp şehir dışında güzel bir hava almak adına değerlendirebilmek.
Ne güzel olurdu; kiramı ödeyemiyorum diye ağlayıp amirinden aldığı üstün performansa bağlı zamlı çalışabilmek.
Ne güzel olurdu; yokluğunda 2 gün yerine bakan kişilere, döndüğünde o işleri rahatça

kilitleyebilmek ve işlerden yavaş yavaş kurtulabilmek. 
Ne güzel olurdu; dışarıda ailece yürüttüğü işler ve deneyimleriyle paralel ilgili görevleri kurum içinde üstlenebilmek. buna bağlı alım satımlarda tek adam olabilmek.
Ne güzel olurdu; firma ziyaretlerinde krallar gibi karşılanmak, arabanı yıkatıp, bagajını dolu alabilmek.
Ne güzel olurdu; Beyoğlu meyhanelerinde akşam yemeği yiyerek firmaya ödetebilmek.
Ne güzel olurdu; haftasonları ofiste fanila ile çalışabilmek.
Ne güzel olurdu; Ramazan günleri boyunca oruçla başedebilmek adına, mesai saatlerinde ofisi terkederek saatlerce sohbet yürüyüşleri yapabilmek ve buna rağmen işim çok diye ağlayarak iş bölümünde en az işi alabilmek.
Ne güzel olurdu; masaya başını koyarak yatıp uyuyabilmek.
Ne güzel olurdu; 1 tam günü ve haftayı telefonda dostluk maçı organizasyonuyla geçirebilmek.
Ne güzel olurdu; borsadan iyi anlıyor olup, mesai saatlerinde bilgisayarından al-sat yapabilmek, amirlerine borsa tüyoları verebilmek.
Ne güzel olurdu; öğleye kadar arkadaşlarıyla "öğlen ne yesek", öğleden sonra eşiyle "akşam ne yesek" ten başka konuşacak bir derdi olmamak.
Ne güzel olurdu; terlikle çalışabilmek.
Ne güzel olurdu; kendisini yargılayan personelin ağzını düşük performans vererek ve bu gerekçeyi de sözle ifade ederek kapatabilmek. bir daha düşük performans alırsan, kapının önüne koyarlar diye korkutabilmek ve bundan sıyrılabilmek. daha üst amirler biliyor veya kendilerine bildiriliyor olmasına rağmen sana dokunmuyorlarsa, yoluna devam edebilmek.
Ne güzel olurdu; astlarına gözdağı verdiğin mailleri kopyalanıp yönlendirilemez ve çıktı alınamaz şekilde gönderebilmek.
Ne güzel olurdu; sevmediğin, sesi çok çıkan personeli istediğin yere nakledebilmek, ya da İK böyle istedi haberim yok, ben masumum diyerek çıkış listeleri hazırlayabilmek.
Ne güzel olurdu; çıkış listelerine yazılan personel sayısını, üst makamlar arasında bir "sidik yarışı" olarak niteleyebilmek ve bundan utanmayacak kadar rahat olup, vicdan azabı duymayabilmek.
Ve Ne güzel olurdu; tüm bunları yapıyorken terfi, derece, teşekkür alabilmek.